Cumhuriyet’in ilanının 99. yıl dönümü dolayısıyla tüm yurtta olduğu gibi Burdur'da da coşkuyla kutlandı.
Cumhuriyet’in ilanının 99. yıl dönümü dolayısıyla düzenlenen programlar, Burdur Valisi Ali Arslantaş’ın Valilik makamında kutlama tebriklerini kabulüyle başladı.
Cumhuriyet Bayramı coşkusu Gazi Atatürk Stadyumunda düzenlenen kutlama programı ve tören geçişi ile devam etti.
Kutlama programının başında Vali Ali Arslantaş, Garnizon Komutanı P. Kom. Albay Yavuz Çankaya, Belediye Başkanı Ali Orkun Ercengiz, tören birlikleri, öğrenciler ve vatandaşların bayramını kutladı.
Saygı duruşunda bulunulup İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından Vali Ali Arslantaş konuşma yaptı. Vali Arslantaş, yaptığı konuşmada, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda canını ortaya koyan tüm kahramanları saygıyla andığını söyledi.
Kadim topraklar üzerinde yaşamanın bedelinin tarih boyunca kanla ödendiğini belirten Arslantaş, “Bu topraklarda hüküm sürmek daima tetikte ve tehlikede olmayı peşinen kabul etmektir.” dedi.
Vali Ali Arslantaş konuşmasında şunları söyledi;
“Cumhuriyetimizin İlan’ının 99. yıl dönümü’nde başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, kurtuluş savaşında zafere ulaşmamızda ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşunda canını ortaya koyan tüm kahramanlarımızı saygıyla yâd ediyorum. Kadim topraklar üzerinde yaşamanın bedeli tarih boyunca kanla ödenmiştir. Bu topraklarda hüküm sürmek, daima tetikte ve tehlikede yaşamayı peşinen kabul etmektir. Osmanlı Devleti askeri, siyasi, ilmi ve kültürel alanda tarihe şan veren bir serencamın ardından anka kuşu misali nihai ömrünü tamamlamıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kaknus kuşunun külleri içinden yeniden varoluş sancılarını, tüm kılcallarında hissettiği bir doğumla tarih sahnesindeki yerini almıştır. Milliyetçilik hareketleri, kapitülasyonlar ve beşinci kol faaliyetleri gibi menfi ve sinsi taarruzlarla başlayan Osmanlı’nın yıkım süreci, Osmanlı imparatorluğunun Birinci Dünya Savaşına fiilen katılımıyla başka bir seviyeye taşınmıştır. Pek çok cephede savaşan milletimizin kahraman evlatları müttefiklerinin mağlubiyetlerinin ceremesini savaşın mağlup tarafında kalarak ve Mondros Mütarekesini imzalayarak ödemiştir.
Türk milletinin bağımsızlığını kaybetmesine rıza göstermeyen pek çok kahraman evladı sorumluluk alanlarında düşman hilafına çalışmayı sürdürmüşlerdir. Kazım Karabekir Paşa emri altındaki ordunun silahlarını teslim etmemiş, Fahrettin Paşa 1919’un ocak ayına kadar Medine’yi müdafaa etmeyi sürdürmüş, yurdun dört yanında kurulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleriyle düşman işgaline karşı topyekûn direniş başlatılmıştır. Oğuz Kaan destanında efsanevi bir kurttan bahsedilir. Yüz yılda bir ya da iki kez görülen bu kurdun yeleleri gök rengindedir. Yalnız avlanan bu kurt savaş ruhunu, özgürlüğü ve çevikliği temsil etmektedir. Adına Gökbörü denir. Türk’ün geçen asırdaki Gökbörüsü Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs 1919’da önce Samsun’a çıkmış, müteakiben Amasya’ya geçerek 22 Haziranda Amasya Genelgesini yayınlamıştır. 23 Temmuz’da Erzurum ve 4 Eylülde Sivas Kongrelerini düzenleyerek halkı örgütleyen Gökbörü, 27 Aralık 1919 tarihinde Ankara’ya geçmiştir. 23 Nisan 1920’ye kadar meclis toplama çalışmalarını neticelendiren Gökbörü, bu tarihte Türkiye Devletini kurduğunu cümle aleme ilan etmiştir. Gökbörünün hamlesine karşılık olarak Serv anlaşmasının hükümlerini uygulama bahanesiyle harekete geçen düşman kuvvetleri yurdun dört bir yanında alçak taarruzlara başlamıştır. Güney Anadolu İngiliz ve Fransızların, Batı Anadolu Yunanlıların, Doğu Anadolu ise Ermenilerin işgaline uğramıştır. Bu konjonktür altında başlatılan Milli Mücadele savaşı tüm lojistik imkansızlıklara ve engelleme çabalarına rağmen Batı Cephesinde 1. ve 2. İnönü, Eskişehir-Kütahya, Sakarya ve Büyük Taarruz Muharebelerinde büyük zaferlerle neticelendirilmiş; Güney Cephesi İngiliz ve Fransızlardan temizlenmiştir, Doğu Cephesinde Kazım Karabekir Paşa Ermenileri Gümrü’ye kadar sürmüş ve düşmanın Doğu Anadolu’da bir daha hiçbir hak iddiasında bulunamayacakları muhtevalı Gümrü Anlaşması imzalanmıştır. Savaşı kaybetmemizden Cumhuriyetin ilanına kadar geçen bu karanlık dönemin süresi hepi topu beş senedir ki binlerce yıllık insanlık tarihiyle beş seneyi kıyasladığımızda esarete tahammül süremizin ne kadar kısa ve tepki hızımızın ne denli yüksek olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Milletimizin dünya durdukça istiklalden ödün vermemeye ve bu uğurda önüne çıkan bütün engelleri “kükremiş bir sel” misali aşmaya olan kararlılığı, canlarını vatan uğruna ortaya koyanlara, vatanı yönetme salahiyeti veren Cumhuriyet rejimine geçilmesiyle taçlanmıştır.
Hür doğup hür yaşayan bu milletin evlatları, karakterine en uygun rejimin Cumhuriyet olduğuna hükmetmiş, milli idare her tür hizbin tahakkümünden kurtarılmıştır. Bu yönetim şekli halkın iradesinin, ahlakın, hak ve hukukun simgesidir. Cumhuriyet insan haklarına saygıyı esas alarak ferdin ve toplumun huzur ve refahını sağlamayı temel edinmektedir. “Güzellik soy gezer, zenginlik dam gezer” derler. Ben bu atalar sözüne “yiğitlik kan gezer” ilavesinde bulunmak istiyorum. Zira Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden beri adına savaş denilmese de sürekli bir çatışma sürecinin içinde tutulmaya çalışılmakta gah eli kanlı terör örgütleriyle, gâh harici hasımlarıyla varlık yokluk mücadelesini biteviye sürdürmektedir. Şükürler olsun ki asırlar geçse de, yaşanılan coğrafya değişse de, Türk’ün kanı doğası gereği daim cenkle kaynamakta, vatan uğruna akmayı şeref saymaktadır. Bu minvalde günümüzde yaşayan Er Turan adlı Kazak Türkü bir gurup Türk milletinin bu hasletini şu sözlerle ifade etmektedir. “Kaynarsa Türkün kanı, Karanlığın kalmaz şanı, Altın güneş ışık saçar, Nuru kaplar tüm cihanı” Atalarımızdan aldığımız kan çok şükür damarlarımızda kaynamaktadır. Vatanı böldürmemek, ezanı dindirmemek, bayrağı indirmemek için gözünü kırpmadan şehadet şerbetini içmeye namzet bir milletin ferdi olmakla ne kadar iftihar etsek azdır. Gökbörümüz “Cumhuriyeti biz kurduk onu yaşatacak sizlersiniz” vasiyetiyle, Cumhuriyeti Türk gençliğine emanet etmiştir. Güçlü olmak bu emanete sahip çıkmanın ilk koşuludur. Harp sanatında, savaş sanayiinde, sporda, kültürde kısaca medeniyetin hemen her alanında güçlü olmak mecburiyeti, üzerimize tevdi edilen bir yükümlülüktür.
Mehmet Akif’in “Asım’ın Nesli” olarak nitelendirdiği gençler bu bayrağın ila nihaye elden ele aktarılmasına aracılık edecektir. Gençlerimiz ilim ve ahlakı aynı potada eriterek, milletine karşı sorumluluklarını bilerek, dünya üzerindeki diğer milletlerle barışçıl ve yapıcı ilişkiler kurmayı başararak, medeniyetin ilerlemesine değerli katkılar sunarak, geleceğe güvenle bakmamızın teminatı olacaktır. Gençlerimize güveniyor ve inanıyoruz. Biliyoruz ki onlar vasıtasıyla Türkiye Cumhuriyeti, hak ettiği muasır medeniyetler seviyesine hızla ulaşacak ve medeniyete yön verme başarısını gösterecektir. ‘Benim naciz vücudum, bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti, ilelebet payidar kalacaktır.’ diyen Gökbörümüzün vasiyetini yerine getirmek hepimizin üzerine vazifedir. Bu duygu ve düşüncelerle sözlerimi nihayete erdirirken hepinize sevgilerimi sunuyor nice bayramları bir arada geçirmeyi diliyorum. Yaşasın tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti.”
Tören, halk oyunları, mehteran, cimnastik gösterilerinin ardından geçiş töreniyle son buldu.
MUHAMMET FATİH BAŞCI/burduryenigün