Burdur’da Cumhuriyet’in ilanının 99’uncu yıl dönümü dolayısıyla resepsiyon düzenlendi.
MAKÜ Lavanta Tepesi Oteldeki resepsiyondan önce Vali Ali Arslantaş Burdur Güzel Sanatlar Lisesi öğrencilerinin Cumhuriyet konulu resim sergisini gezdi. Arslantaş ve eşi Hatice Arslantaş misafirleri kapıda karşıladı.
Programa başta Şehit ve Gazi aileleri olmak üzere, Burdur Protokolü, siyasi parti ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, iş adamları, hayırseverler ve öğrenciler
katıldı. İkramla başlayan resepsiyon Vali Arslantaş’ın konuşmasıyla devam etti. Resepsiyonun son bölümünde Vali Arslantaş ve eşi, beraberlerindeki protokolle birlikte Cumhuriyet Bayramı pastasını kestiler.
Resepsiyon Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuvarı Müzik Bölümü Öğretim Üyeleri tarafından hazırlanan müzik dinletisi ile sona erdi.
Vali Arslantaş resepsiyonda yaptığı konuşmada şunları söyledi;
“Cumhuriyetimizin 99. Kuruluş yıldönümü münasebetiyle düzenlenen Cumhuriyet Bayramı Resepsiyonuna hepiniz hoş geldiniz. Yüzüncü kuruluş yıl dönümümüzün arifesinde her zamankinden daha büyük kıvanç ve gönenç içindeyiz. Temennim demokratik ve laik Cumhuriyetimizin nice yüz yıllara muasır medeniyetler seviyesinin yön vericisi olarak ulaşmasıdır. Dile kolay tam 99 yıldır bu zorlu coğrafyada, bu kurtlar sofrasında nice badireye rağmen titanyum mukavemetiyle ayakta kaldık. Dahili ve harici düşmanların gizli ve aşikâr tüm saldırıları karşısında devlet aklı ve vakarıyla durmayı başardık. Bu sebeple yüz yıla bir kala kökleşmeye başlayan çınar ağacımızla ne kadar iftihar etsek azdır. Zaman niteliği itibariyle izafi olsa da insanlar, eşyalar, tabiat ve oluşumlar üzerindeki etkisi izafilikten varestedir. Her varlık sürekli bir devinim ve değişim içinde yoluna devam ederken zamanın acımasız çarkları arasında sıkışır, ezilir ve kaçınılmaz olarak taravetini yitirir. Tıpkı devletimizin selefi olan Osmanlı İmparatorluğu gibi. Son demlerinde eski askeri gücünü kaybeden, liyakatten uzak kadrolar elinde oradan oraya savrulan ve nihayet şahsi çıkarların devletin üstün yararının önüne geçmesini engelleyemeyen Osmanlı devleti şan ve şerefle dolu tarihine rağmen hazin sona duçar olmaktan kurtulamamıştır.
Kaynağı doğrulanamasa da Lloyd George’a ithaf olunan bir vecizeden bahsedilir. Mustafa Kemal Atatürk için “İnsanlık tarihi birkaç yüzyılda bir dahi yetiştirebiliyor şu talihsizliğimize bakınız ki bu yüz yılın dâhisi Küçük Asya’da çıktı” şeklinde ifade edilen bu vecize sahihliğine dair tüm kuşkulara rağmen Atatürk’ün yaşadığı dönem üzerindeki tesirini müthiş bir ifade kudretiyle anlatmaktadır. Tüm sistemin iflas ettiği, devlet kurumlarının metal yorgunluğuna boyun eğdiği, memleket dahilinde olanların gaflet, dalalet ve hatta ihanet içinde bulunduğu bir çağda hayata gözlerini açarak bu kadar köklü ve sarsılmaz değişimlerin gerçekleşmesini sağlamak için deha gereklidir. Tarih bize eskinin işlevsiz kaldığı durumlarda miadı dolanı yeniye uyarlamaya çalışmak yerine sıfırdan başlamanın daha iyi bir seçenek olduğunu ihtar eden hadiselerle doludur. İkinci dünya savaşında Fransa elinde bulunan eski tankları modernize etmeye çabalarken, Almanlar sıfırdan tank imalatına yönelmişler ve neticede kazanan taraf olmayı başarmışlardır. Tarih tekerrürden ibarettir ve inşallah milli muharip uçağımızın göklerde süzülmeye başladığı gün geldiğinde bu hikâyenin bir benzeri Türk milleti için yazılmış olacaktır.
Tüm olumsuz şartlara, mental yıkıma, maddi yoksunluğa, ikbal hırsıyla gözü dönmüş nice muhterisin tüm engelleme çabalarına rağmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde yeni bir başlangıç yapan Türk ulusu, altın yere düşmekle sakıt olmaz fehvasınca yerden kalkmayı bilmiş üzerindeki toz toprağı silkeleyerek eski günlerindeki ihtişamlı ışıltısına kavuşmayı yeniden başarmıştır.
Kanla kazanılanın, bizzat kanını akıtanlar tarafından yönetilmesinin adıdır Cumhuriyet. Hakkın haklıya teslim edilmesidir. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözüyle anlam bulan, emek verenlerin aşta söz sahibi olacağını müjdeleyen, yönetim erkinin ve müreffeh bir yaşamın yalnız belirli bir zümrenin elinde olmasına karşı çıkarak, kabiliyeti, cehti ve gayreti neticesinde her yurttaşın yönetime katılabileceğini ve uğrunda savaştığı devlette söz sahibi olabileceğini müjdeleyen demokratik düzenin adıdır. “O Mahiler ki derya içredirler, deryayı bilmezler” sözünün özünü çokça düşünmeli, tabirimi bağışlayın umarsız mirasyediler misali can karşılığında kazanılan tam bağımsızlığımıza her gün artan bir bağlılıkla sahip çıkmalıyız. Toprağın nasıl vatan yapıldığını bir an olsun hatırımızdan çıkarmamalıyız. Emaneti daha iyi şartlarda gelecek nesillere aktarmak boynumuza borçtur. İnsanımızı medeniyetin her alanında eğitip donatmak, eğitimli, kültürlü, bedeni ve ruhi melekeleri sağlam bireyler yetiştirerek Cumhuriyetimizi geleceğin Türklerine emanet etmek mecburiyetindeyiz. Sözlerimi nihayete erdirirken bir kereye mahsus olarak tevazuu halini bir kenara bırakıp göğsümü çatlatırcasına tüm cihana Ulu Önder Atatürk’ün onuncu yıl nutkunu haykırmak azmindeyim. “Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile âtinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır. Türk milleti! Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını, daha büyük şereflerle, saadetlerle, huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim. Ne mutlu Türküm diyene!” Ruhu şad olsun. Binler yaşa Türkiye Cumhuriyeti! Ne Mutlu Türk’üm Diyene”
burduryenigün