Hiç şüphesiz on bir ayın sultanı olan Ramazan-ı Şerif’i diğer aylardan farklı kılan birçok husus vardır. Rabbimizin Kur’an-ı Kerim’de adını andığı tek aydır, Ramazan… Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de “O Ramazan ayı; insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olan Kur’an-ın indirildiği aydır. Öyle ki sizden Ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun.”[1] buyurur.
Bir Ramazan’la gelen Kur’an-ı Kerim’in indiriliş gayesi, insanların hayatlarını mamur etmek ve onları doğru yola iletmektir. Ramazan Ayı; sahuru, orucu, iftarı, mukabelesi, fitresi, teravih namazı ile amellerin neşvü nema bulduğu mümbit bir zemindir. Adeta sene içinde bu ay bir tohum, bir fidanlıktır. Bu ayın rahmeti ve bereketi sayesinde bütün bir sene ve ömrümüz meyveli bir ağaca dönüşebilecektir. O halde bu Ramazan’ı, bütün bir seneyi hatta ömrümüzü kuşatan bereketli bir tohuma nasıl çevirebiliriz sorusu aklımıza gelir. İşte Rabbimiz bu ayı mektep bilmemizi ister. Ramazan mektebinde de bizlere ilk oruç ibadetini talim eder.
Oruç; kelime anlamı olarak, “bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı kendini tutmak, engellemek”[2] anlamındadır. Bu nedenledir ki oruç ibadeti ‘tutmak’ fiili ile özdeşleşmiştir. Peki, nelerden tutmalı oruç bizi? Ya da oruç sadece bir ayın gündüzünde mideyi aç, susuz bırakmak mıdır? Bilakis Hz. Peygamber, bütün ibadetler gibi orucun da insan davranışlarını etkileyen, düzenleyen yönlerine işaret eder: “Oruç bir kalkandır. Oruçlu, saygısızlık yapmasın, ahlâksızca konuşmasın. Eğer biri kendisiyle dövüşmeye veya sövüşmeye kalkışırsa, iki defa, ben oruçluyum.”[3] desin, buyurarak orucu kalkana benzetmektedir. Kalkan, nasıl ki savaşta askerleri düşmanın ok ve kılıç darbelerine karşı koruyorsa, oruç da sahibini öyle korur. Üstelik sadece dışarıdan gelecek saldırılara karşı değil kendi nefsinden, şehevî arzularından, şeytanın vesveselerinden de onu korur. Bu hassasiyetle tutulan oruç, sahibini dünyada günah ve kötülüklerden, ahirette ise cehennem azabına karşı korumuş olacaktır.[4]
Nitekim Bediüzzaman Said Nursi kâmil orucu tarif ederken “Orucun ekmeli ise: Mide gibi bütün duyguları, gözü, kulağı, kalbi, hayali, fikri gibi cihazat-ı insaniyyeye dahi bir nevi oruç tutturmaktır. Yani: Muharremattan (haramlardan), malayaniyattan çekmek ve her birine mahsus ubudiyete sevk etmektir. Mesela; dilini yalandan, gıybetten ve galiz tabirlerden ayırmakla ona, oruç tutturmak. Ve o lisanı tilavet-i Kur’an ve zikir ve tesbih ve salavât ve istiğfar gibi şeylerle meşgul etmek. Mesela; gözünü namahreme bakmaktan ve kulağını fena şeyleri işitmekten men edip, gözünü ibrete ve kulağını hak söz ve Kur’an dinlemeğe sarf etmek gibi sair cihazata da bir nevi oruç tutturmaktır.”[5] demiştir.
Ramazan mektebinde kulluk bilincine erişen mümin bu güzel hasletlerini bütün bir senesine, ömrüne yaymalıdır. “Sana yakin (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibadet et.”[6] âyetine uygun olarak hayatı boyunca sayısız nimetlerle ihsanda bulunan Cenab-ı Allah’a karşı kulluk görevlerini yerine getirmeli, Kur’an-ı okuyarak ve dinleyerek elde ettiği güzelliği, Ramazan’dan sonra meal ve tefsirini de okumak suretiyle devam ettirme gayretinde olmalı, bu suretle de bu ayda ektiği tohumları filizlendirerek baki bir ağaca dönüştürmelidir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) “Mü’min-in iki sevinci vardır. Birisi iftar vaktinde orucunu açtığı andaki sevinci, diğeri Rabbine kavuştuğu zaman orucunun (mükâfatından kaynaklanan) sevincidir.”[7] buyurmuştur. Öyle ise gelin bu Ramazan hepimiz için bir imsak olsun. Bizleri ahir ömrümüze kadar tutsun. O iftar ki; bizim sevincimiz, ebedi saadetimiz olsun.
Ömrümüzün Ramazan, âhiretimizin bayram olması duasıyla…
Sümeyye DİNÇ
Yeni Mahalle Kız Kur’an Kursu Öğreticisi
[1] Bakara, 2/185
[2] Hadislerle İslam, c.2, s.403
[3] Buhari, Savm, 2
[4] Hadislerle İslam, c.2, s.415
[5] Mektubat, TDV Yayınları, 2016, Ankara, s.517
[6] Hıcr, 15/99
[7] Müslim, sıyam,163